Nasıl yani Müzisyen? Metro'da bir müzisyen ile geçen diyalog..! Çav Bella müzisyen

Nasıl yani Müzisyen? Metro'da bir müzisyen ile geçen diyalog..! Çav Bella müzisyen

Erkan ÜNLÜ ' nün kaleminde yine güzel kısa ve çok manalı bir hikaye. Erken kefenlediler hayallerimizi.! Selasını verdi çoktan ümitsizliklerimiz .Kaderimiz iyi çalmadı kemanı... Sonunda koptu işte ömrün teli. Erkan ÜNLÜ.

Koca şehir İstanbul dar geliyordu sanki, göğsümün arasında bir yumrukla dolaşıyordum. Ellerim cebimde metro tünelinde ilerlerken akordiyonla müzik çalan bir adamın yanından geçtiğimi fark etmedim bile. Biraz ilerlemiştim ki müzisyen “Bella Ciao, Elvada Güzel Sevgili şarkısını çalmaya başladı. Hani bizim bildiğimiz Çav Bella. Bir çiftçinin, tarlaya çalışmaya giderken karısına yazdığı şarkı… Sonradan İtalyan partizan grupların marş hâline getirdiği o efsane şarkı… Metroya yürüyüş tünelinde çalıyordu. Çok sevdiğim bu şarkı ilk defa beni bu kadar çok etkilemişti. Dönüp müzisyenin yanına gittim. Çalarken onu izliyordum. Gözlerini kapamış, ahenkle çalıyordu şarkıyı. Uzun boylu, beyazlamış sakalları ile bıyığı birleşmiş, dudaklarını kapatmıştı. Üzerinde uzun, siyah, eski, kirli bir pardösü vardı. İri elleri, uzamış tırnakları, gözlerinin etrafındaki derin çizgileri ile hayatın sillesini yediği belli oluyordu fakat tüm bunlara rağmen insanlığını, duygularını kaybetmemişti. Çaldığı müzik bitince yanına biraz daha yaklaştım:     

“Selam sana Müzisyen.”     

“Ooo, aleykümselam delikanlı, buyur.”     

“Kime bu elveda, dertli Müzisyen? Sen de benim kadar dertlisin belli.”    

“Adın nedir delikanlı?”     

“Benim adım Barış, seninki nedir Müzisyen?”     

“Sen koydun ya adımı, Barış.”      “Nasıl yani Müzisyen?     

“Müzisyen işte… Sen öyle de.”     

“Peki o hâlde Müzisyen, memnun oldum. Evet Müzisyen, bu efsane şarkıdaki elvedan kime?”     

“Şöyle bir etrafına bak, ne görüyorsun?”

Boş boş etrafımdan gelip geçen insanlara, yürüyen merdivenlere bakarken Müzisyen sözüne devam etti:

“Dur dur, ben söyleyeyim. Gelip geçen insanlardan başka bir şey görmedin değil mi? Ama ben daha fazlasını görüyorum.” 

“Nasıl yani Müzisyen?”       

“Kafaları önlerinde, kimisi düşünceli yere bakıyor; kimisi elinde cep telefonu, telefonuna. Geçerken önümdeki kutuya para atanlar olur. Parayı atarken yüzüme bile bakmazlar, her zamanki gibi bakışları ya telefonlarında ya da yerde olur. Onlar bana bakmazken ben gelip geçenlerin çoğunu sima olarak ailemden biriymiş gibi tanırım. Bazı zamanlar çaldığım şarkıları duyup duymadıkları hakkında bile şüpheliyim. Şimdi tüm bunlar olurken benim elvedam kime olabilir Barış?”    

Müzisyen anlattıklarında haklıydı. Gerçekten her şey anlattığı tablodaki gibiydi. Fakat Müzisyen’e sorduğum soruya karşılık bana cevabı yine soru olmuştu. Ben düşünürken “Dur dur…” diyerek iri ellerini, eski pardösüsünün cebine sokup katlı, sararmış bir kâğıt çıkartıp özenle açtı. “Al oku!” diyerek bana uzattı. Kâğıdın katlandığı yerler artık yırtılmaya yüz tutmuştu. Müzisyen’in elinden alıp okumaya başladım:

Hangi dizinin reklam arasında ölmüştü insanlığımız,

Hangi kirli senaryonun kurbanı olmuştu sevdalarımız,

Hangi pervasız yarışma programında kaybetmiştik ahlakımızı,

Hangi çatışma dizisinde vurulup gitti gençliğimiz,

Hangi kış mevsiminde bıraktık yemyeşil umutları,

Ve

Hangi menfur cinayete kurban gitti ömrümüz?

“Ya, işte böyle Barış. Benim elvedam, sanal dünyada yok olan insanlığa! Kimse kimseye dürüst değil. Zaten ben de dürüstlüğü aramıyorum artık. O yüzden kendimde kalanlarla yetiniyorum. İnsanlar burunlarının dibindeki güzellikleri bile göremiyorlar.”    

Ne kadar da haklıydı Müzisyen! Benim burnumun dibindeki Nermin’i göremeyişim gibi. Nermin bana o kadar değer vermişken ben sanal dünyadaki bir aşkın peşine düşüp kendi kendimi incitmiştim. Eğilip Müzisyen’in kutusuna para koymak isterken. Elimi tuttu.    

“Orada dur işte Barış. Birincisi bugüne kadar kimse kutuya bu kadar büyük para atmadı. İkincisi biz seninle arkadaş olduk ve en değerli hediyeleri, zamanlarımızı birbirimize ayırdık. O yüzden koy o parayı cebine.”   

Bunu yapamazdım, gerçekten yaptığı sanat bu parayı hak ediyordu. Bir şekilde parayı ona vermeliydim.     

“Peki Müzisyen, tam arkandaki billboardda ne görüyorsun? Müzisyen bakmak için arkasını döndüğü sırada elimdeki parayı kutusuna attım. 

“Dur dur Müzisyen, ben söyleyeyim, reklamsız boş bir billboard, üstelik ilan asılmaya asılmaya zemini sararmış. Hep sen mi filozofluk yapacaksın? Biraz da ben yapayım dedim.”    

Karşılıklı gülüşüp vedalaştıktan sonra uzaklaşmaya başladığım sırada Müzisyen “Çav Bella” şarkısını yeniden çalmaya başlamıştı. Arkamdan bağırdı.”    

“Çav Bella Barış!”    

“Çav Bella Müzisyen!”         

İşte önemli olan hayatın neresinde olduğumuz değildi. Önemli olan iyi ya da kötü bulunduğumuz noktaya nasıl  geldiğimizdi.  

Şair - Yazar

HABERE YORUM KAT

UYARI: Sizlerin seslerinizi duyurabilmek için yorum yapmayı ihmal etmeyin. Dikkat çeken yorumları sizlerin sesinizi duyurmak için haberleştiriyoruz. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.